Doç.Dr.İsmail H. NAKİLCİOĞLU tarafından Bürokratlara “Kamu'da İletişim ve Beden Dili” konulu konferans
Maliye Bakanlığı bürokratlarına Doç.Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu tarafından “Kamuda İletişim ve Beden Dili”konulu konferans verildi.
Bakanlık Muhasebat Genel Müdürlüğübünyesindeki başkan, şube müdürü, uzman ve görevlilerden oluşan toplam 110 personelinkatıldığı toplantı “Çağdaş Yönetim Teknikleri Eğitimi” kapsamında gerçekleştirildi.
Korel Thermal Resort Oteli’nde,Muhasebat Genel Müdürlüğü Merkez Personeli Geliştirme Eğitimi Programı’nın ilkgününde Bakanlık bürokratlarına hitap eden Fakültemiz Dekan Yardımcısı Doç. Dr.İsmail Hakkı Nakilcioğlu, iki oturum halinde yapılan toplantının birincioturumunda iletişimin genel yapısı ve kurallarından söz ederek şunları söyledi:
* * * * *
“Özü itibariyle iletişim birpaylaşma eylemidir. İnsanlar duygularını, düşüncelerini ve bilgilerinipaylaşarak iletişim kurarlar. Sevinçler paylaşılarak çoğalır ve yayılır;hüzünler ise paylaşılarak azalır, hafifler; bilgiler de paylaşılarak artar vetopluma mal olur.
Amerika’daki ünlü araştırmamerkezlerinden Carnegie Teknoloji Enstitüsü’nün 10 bin kişi ilegerçekleştirdiği bilimsel anket çalışmasına ait veri analiz raporuna göre, işve meslek hayatında başarının yüzde 15’i bilgi ve beceriye, yüzde 85’i ise düzgüniletişim kurmaya bağlıdır. Teknik bilgi ve deneyim elbette gereklidir ve işinalt yapısıdır, ancak bilgiye sahip olmak yeterli değildir, asıl önemli olan, bubilginin kullanılması, muhatabımıza aktarılması ve insanlar arasındapaylaşılmasıdır.
Nitekim ünlü Türk düşünürüMevlâna diyor ki, “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin
karşındakinin anlayabileceğikadardır.” İletişimin amacı sorunlarımızı çözmek ve ihtiyaçlarımızı karşılamakolduğuna göre bu kültür aracını en etkili biçimde kullanmak zorundayız.”
* * * * *
Etkili iletişimde ilk adımıninsanı tanımak, öncelikle de kendini tanımak olduğunu belirten Doç. Dr.Nakilcioğlu, kişinin hayattaki gayesinin ne olduğunu sorgulaması ve kendisine “BenKimim?” sorusunu sorması gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“Her insan, dünyadaki var oluşamacını düşünmek ve bilmek durumundadır. Öncelikle şu soruların cevaplarınıverebilmeliyiz: Kendimin farkında mıyım; kendimi beğeniyor muyum; kendime değerveriyor muyum; yeterli güce sahip miyim? Yeterli güç derken yalnızca beden gücünüdeğil, ruh gücünü de kastediyoruz. Günde üç öğün yemek yiyerek bedenimizibesliyoruz, peki ruhumuzu beslemek için ne yapıyoruz? Ruhumuzu, zihnimizi vegönlümüzü zenginleştirmek için çaba harcıyor muyuz? Kendimizi yeterince tanıyormuyuz? Artılarımızı ve eksilerimizi bir T-cetveli halinde kaydedip bunlarınmuhasebesini yapıyor muyuz? Eksilerimizi azaltmak, artılarımızı çoğaltmak içingayret gösteriyor muyuz?”
* * * * *
İletişimin genellikle “5N-1K”kuralı çerçevesinde şekillendiğini kaydeden Nakilcioğlu bu konudaki görüşlerinişöyle dile getirdi:
“İletişim, ne söyleyeceğinibilmektir; zihnimizde iyice ölçüp tartmadan konuşmaya başlamayalım.
İletişim, ne zaman söyleyeceğinibilmektir; eşref saatini kollayarak muhatabımıza gönderdiğimiz mesaj tam olarakhedefine ulaşır, ama alıcı iletişime açık ve hazır değilse boşuna çene yormuşoluruz.
İletişim, nerede söyleyeceğinibilmektir; zamanı kolladığımız gibi mekânı da dikkate almalıyız. Her laf herortamda konuşulmaz; mesajın yerini de hesaba katmalıyız.
İletişim, nasıl söyleyeceğinibilmektir; ne söylediğimizden çok onu nasıl ifade ettiğimiz önemlidir. İsteksizya da kızgın bir ifadeyle ‘Evet’ demektense, gülümseyerek ve gerekçesiniaçıklayarak nazikçe ‘Hayır’ demek daha doğrudur.
İletişim, ayrıca iyi dinlemektir.Dinliyormuş gibi davranmak yerine, can kulağıyla muhatabımızın mesajını almalıve gereğini yapmalıyız. Küçük bir çocuk bile olsa karşımızdakini insan yerinekoyduğumuzu ona hissettirmeliyiz.”
* * * * *
Toplantıyı organize eden ArgestarDanışmanlık Ltd. Şti. Genel Müdürü Dr. M. Naci Çuhacı’nın da hazır bulunduğukonferansın ikinci oturumunda kamu kesimindeki, özellikle de maliyecamiasındaki iletişime değinen Doç. Dr. Nakilcioğlu, yeterli maddi güç olmadanbir devletin ayakta duramayacağını hatırlatarak şu görüşlere yer verdi:
“Devlet parayla yönetilir; parayıtoplayan, kullanan ve denetleyen ise maliye teşkilâtıdır. İşte bu noktadadevlet ile halk arasında para temeline dayalı bir iletişim söz konusudur. Vergidediğimiz şey, bir bakıma finansal bir iletişim olayıdır.
Ağanın eli tutulmaz denilir, amabir yaptırım olmadan da kimse elini cebine sokmak istemez. Varlığınısürdürebilmek ve önemli toplum hizmetlerini yerine getirebilmek için devletvergi toplamak zorundadır, ama bu verginin ölçüsü ne olmalıdır? Denilir ki,mükellefler, kamu vicdanını rahatsız etmeyecek ölçüde vergi vermelidir. Evet,doğrudur, fakat kamu vicdanından önce her mükellef kendi vicdanıyla yüzleşmelidir.
Madalyonun iki yüzünü de doğruokumalıyız: Tüzel ya da özel kişiler devleti soyguncu gibi görmemeli; devlet devatandaşa potansiyel hırsız gözüyle bakmamalıdır. Aslında devletle halk,et-tırnak gibi bir bütündür, ikisi de aynı madalyonun birer yüzüdür.”
* * * * *
Kamu kaynaklarının etkinkullanımı için son dönemlerde şeffaflık, verimlilik ve hesap verilebilirlik ilkelerinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığınadikkat çeken Nakilcioğlu, devlet malının korunması ve harcamaların yerindeyapılması gerektiğine işaret ederek şöyle dedi:
“Yelpazenin iki kanadınıoluşturan israf ve tasarruf arasındaki dengeyi iyi kurmalı ve korumalıyız.Yani, değirmenin suyu nereden geliyorve nereye akıyor, buna dikkat etmeliyiz. Devletin malını yönetmek onurlu iştir,ama veballi iştir! Maliyeci, kamunun hakkını koruduğu kadar, -yerleşmişdeyimiyle-, saçı bitmedik yetimin de hakkını korumak zorundadır. Devlet, alacağınaşahin, vereceğine karga olmamalıdır.
Ne yazık ki, günümüzde ‘Devletmalı deniz, yemeyen keriz’ anlayışının somut örneklerine sıkça rastlıyoruz. Devletvarlığı, talan edilmesi gereken bir ganimet olarak görülebiliyor. Medyaya dasıkça yansıdığı gibi, özel güvenlik, temizlik ve yemek hizmetlerinde haksızkazanç ortaya çıkabiliyor. Yeşil kart istismarı, özürlüler üzerinden vurgun vesağlık kesimindeki yolsuzluklar vicdanlarımızı sızlatmaya devam ediyor.Maliyenin gücü, bunları önlemeye fazlasıyla yeter. Devletin eli demirdendir, amakadife eldiven giymiştir.”
* * * * *
Konuşmasında kamudaki yaygın vegüncel sorunlara da temas eden Doç. Dr. Nakilcioğlu, otomasyon çalışmalarınınhızlanmasına ve hizmet kalitesini yükseltmesine rağmen, bürokratik engellerintam olarak ortadan kaldırılamadığını ifadeyle şu noktalara dikkat çekti:
“Mevzuat hazretleri günümüzdehâlâ saltanatını sürdürüyor. Bir kısım başarısızlıkların suçu ise kişileredeğil, mevzuata yıkılıyor. Bilgisayarlaşmanın artmasına ve internet üzerinden e-devlethizmetlerinin yaygınlaşmasına rağmen vatandaş elektronik ortama tam olarakgüvenemediğinden ne yazık ki kuyruklar kısalmıyor. Kuyrukların kısalması içinipe un serme yerine, iş bitirme anlayışını hakim kılmak gerekiyor. Kamuçalışanlarının vatandaşa biraz daha anlayışlı ve esnek davranmasında her ikitaraf için de büyük yarar vardır.
Bireysel hatalardan dolayı devletimajının zedelenmesine izin verilmemelidir. Kurum imajını sözler ve kişiseldavranışlar yüceltir ya da düşürür. Unutmayalım ki, devlet değirmeninin suyu halkbarajından gelir, halk güçlü olursa devlet de güçlü olur. Maliye ise devletinvitrinidir. Maliyeci, beyaz kostüm giymiş gibidir, en küçük bir sinek lekesibile hemen göze batar. O yüzden hizmetimizi mükemmel yürütüp devletinsaygınlığına toz kondurmamaya özen gösterelim. Hem devletin hem de mükellefin hakkınıkoruyalım! Bilelim ki, mülkün temeli adalettir.”
* * * * *
“Mükellef odaklı hizmet”anlayışının, bir üst basamağa yükseltilerek “insan odaklı hizmet” anlayışınadönüşmesi gerektiğine vurgu yapan Nakilcioğlu sözlerini şöyle tamamladı:
“Devlet-vatandaş ilişkisindeinsanı temel almayan düşünce ve uygulamalar asla uzun ömürlü olamaz. İnsanasaygı, tüm hizmetlerin ana ilkesi olarak kabul edilmelidir. Bu noktada iletişimen etkili araç olarak kullanılabilir ve kullanılmalıdır. Biliyoruz ki, sorunlarınbüyük bölümü, iletişim yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bunların çözüm yoluda elbette sağlıklı iletişimden geçmektedir.
Gerek yüz yüze, gerek telefonla,gerekse yazıyla iletişimde kamu kesimi açısından önemli sıkıntılar vardır,özellikle zor mükellefle iletişimde çatışma süreci bile yaşanmaktadır. Peki, neyapmalıyız, nasıl davranmalıyız, bu sorunları nasıl aşmalıyız?
Öncelikle kamudaki mevzuat dilinidüzeltmemiz lâzım. Bilhassa yasal metinlerde dili sadeleştirmek ve vatandaşınrahatlıkla anlayabileceği düzeye getirmek zorundayız.
İkinci olarak, halkla ilişkilerdehitap ve konuşma üslûbumuzu iyi seçelim. Nezaketin, her kapıyı açan altınanahtar olduğunu hatırdan çıkarmayalım. ‘Ben dobra adamım, gözümü budaktan, sözümüdudaktan sakınmam!’ diye düşünebiliriz, fakat unutmayalım ki, açık sözlülük ilepatavatsızlık arasında ince bir çizgi vardır. El yarası geçer, ama dil yarasıgeçmez; tatlı söz ise yılanı deliğinden çıkarır.”